15 Ağustos 2015 Cumartesi

Mid-Year Book Freakout: 2015 Edition



Herkese merhaba. :)  Kronik Okur beni bu tage davet etmiş. Kendisine buradan da teşekkür ediyorum. Kitap yorumlamanın yanında tag yapmakta inanılmaz zevk veriyor bana. Bu sene içinde okuduğum kitaplarla cevap vereceğim güzel bir tag olmuş.

1-Şuana kadar okuduğun en güzel kitap?

Bu sene gerçekten çok iyi kitaplar okudum. O yüzden seçmesi cidden çok zor ama Stephen King-Duma Adası hepsinden bir adım daha önce

2-Şuana kadar okuduğun en iyi devam kitabı?

10 dakika önce bitirmiş olduğum Göğün Ateşleri'ni seçiyorum. Mükemmel ötesindeydi. Öyle şeyler oldu ki şok içinde kaldım.

3-Okumak istediğin ama henüz okuyamadığın yeni çıkan bir kitap?

Bende bunun için Kafes cevabını veriyorum. Gerçekten çok merak ediyorum ve birazdan başlayacağım. :)

4-İkinci yarıda çıkmasını çok beklediğiniz bir kitap?

Kralların Yolu'nu devamını bekliyorum.

5-Sizi hayal kırıklığına uğratan bir kitap?

Tek kitap olarak değilde seri olarak cevap vereceğim. Efsane serisi beni hayal kırıklığına uğrattı. Abartıldığı kadar iyi olduğunu düşünmüyorum.

6-Sizi şaşırtan bir kitap? (İyi anlamda)

Ah o iyi anlamda olmasa Sadist diye cevabımı yapıştıracaktım ama olmadı. :) İyi anlamda şaşırtan bir kitap bulamadım maalesef.

7-Favori yeni yazarınız? 

Yeni derken o yazarla yeni tanışma anlamında ise kesinlikle Neil Gaiman.

8-En yeni kurgusal aşkınız?

Ciddi anlamda 7-8 senedir kitap okuyorum ama hiçbir zaman kurgusal aşkım olmadı.

9-En yeni favori karakteriniz?

Zaman Çarkı'ndan Mat.

10-Sizi ağlatan kitaplar?

İntikam Ateşi'nin sonunda azıcık gözlerim dolmuştu. Cidden azıcıktı, hüngür hüngür ağlamadım kesinlikle. :)

11-Sizi mutlu eden bir kitap?

Locke Lamora'nın Yalanları. Yazarın dilinden olsa gerek okurken mutlu oluyorum.

12-En beğendiğiniz kitaptan uyarlanan film?

Bu sene neredeyse film hiç izlemedim.

13-Bu yıl yazdığın favori kitap yorumun?

Dünyanın Gözü olabilir.

14-Bu yıl satın aldığın en güzel kitap?

Kralların Yolu. Baskısını çok beğeniyorum.

15-Yıl sonuna kadar neleri okumak istiyorsun?

Ne zaman şunu okumak istiyorum desem okumadım. O yüzden boş bırakıyorum. :)

Kronik Okur'a beni etiketlediği için teşekkür ederim. Yaparken eğlendiğim bir tag oldu. Etiketleyecek birilerini bulamadım niyeyse. İsteyen herkes yapabilir. İyi okumalar. :)

2 Ağustos 2015 Pazar

Locke Lamora'nın Yalanları-Scott Lynch


Herkese merhaba. :) Yeni bir kitap yorumuyla karşınızdayım. Zaman Çarkı'na başlarsam yeni seri okumam dememin üstüne 3. serime de başlamış oldum. Kitaplıkta öyle güzel duruyordu ki başlamadan duramadım. Tabi çokta merak ettiğim bir seriydi, iyi ki başlamışım. Locke Lamora'nın Yalanları, Centilmen Piç serisinin birinci kitabı. Peki nedir bu Centilmen Piçler? Hayatlarını hırsızlık yaparak sürdüren bir grubun adı. Hırsızlık konusu cidden çok hoşuma gidiyor benim. Başıma gelmesini istemem ama kitaplarda, dizilerde, filmlerde bu tür bir konuyla karşılaşınca mutlu oluyorum. Niyeyse hırsız olduğu zaman eğlence olacak gibi bir kanıya varmışım ben. Locke Lamora'nın Yalanları'nda da eğlence tavan yapmış durumda. Diğer kitaplara oranla argo daha ön planda. Scott Lynch'in dili de o kadar güzel ki ikisi birleşince eğlenceli bir kitap ortaya  çıkmış.
Kitabın konusundan aşırı bir biçimde bahsetmeyeceğim çünkü çoğunuz biliyorsunuzdur, bilmeseniz bile hırsızlıktan ötesini anlattığım zaman okuma zevkiniz kaçar. O yüzden biraz ana karakterimiz olan Locke Lamora'dan bahsedeceğim. Şuana kadar okuduğum kitaplarda Lamora kadar yalancı bir insan göremedim. Öyle yalanlar söylüyor ki okuyucu bile bazen doğru mu yoksa yalan mı söylediğini ayırt edemiyor. Ayrıca Lamora öyle sıradan bir hırsızda değil. Gerçekten çok fazla eğitim almış, o eğitimlerin vermiş olduğu avantajla da istediği kılığa bürünebiliyor. Bir gün dilenci öbür gün  ticaret adamı olabiliyor. Tabi bunları tek başına gerçekleştirmiyor. Çok güzel bir çetesi de var.
Kitap gerçekten insanı şaşırtıyor. Şu olay kesin şöyle olur diyorsunuz ama tam tersi çıkıyor. O yönü çok hoşuma gitti. Özellikle de yazarın tasvirleri çok hoşuma gitti. Karakterleri, şehri öyle güzel anlatıyor ki hepsi gözünüzün önünde canlanıyor. Yemek tasvirlerini de ayrıca beğendim. Sadece George Martin'nin yemekler üzerine bu kadar güzel tasvir yapabileceğini zannederdim ama Scott Lynch'de en az onun kadar güzel yapabildiğini bu kitapta gösterdi.
Kitap 582 sayfa ama o kadar akıcı ve güzel ki kısa sürede bitirebilir herkes. Ben 3 günde bitirdim. Bu sıcaklarda anca bu kadar okuyabildim.
Bu arada Neil Gaiman'ın iki kitabını daha bitirdim ama onların yorumu gelmeyecek. Bu sıcaklarda bilgisayarın  başına geçip yorum yazmak çok zor geliyor. O yüzden bundan sonra bazı kitaplarımı Instagram hesabım üzerinden yorumlayacağım. Yorumunu girmeyi çok istediğim kitapları ise buradan yorumlayacağım. Instagram hesabıma buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. Okuduğunuz için hepinize teşekkür ederim. İyi günler. :)

22 Temmuz 2015 Çarşamba

Efsane Üçlemesi-Marie Lu


Herkese merhaba. :) Bugün her zamankinin aksine tek kitap yerine seri incelemesi yapacağım. Efsane Üçlemesine ilk başladığımda niyetim kitapları tek tek incelemekti ama daha sonrasında seri incelemesinin daha mantıklı olacağını düşündüm. Neyse, kitapları art arda okudum. 6 gün gibi kısa bir sürede bitirdim seriyi. Her kitabı 2 günde okumuşum, performansım idare eder. Seri hakkında yorumuma geçmeden önce kitabın tasarımı hakkında birkaç şey söylemek istiyorum.

Ben kitapların kapak tasarımlarına, ciltlerine hiç dikkat etmem. Hatta kitaplığımda  kapağının nasıl olduğunu bilmediğim kitaplar vardır. Ancak Efsane Üçlemesinin kapaklarını aşırı seviyorum. O cildinin verdiği his çok değişik ve güzel. Ciltlerini çıkarınca da sol taraftaki gördüğünüz hali alıyor ve yine güzel. Kitapta Day'in bölümleri renkli mürekkeple yazılmış. Efsane'de sarı, Deha'da mavi, Şampiyon'da pembe. Kesin doğru olmayabilir, hatta mavi yeşile, pembe de kırmızıya dönüşebilir. Renkleri tam olarak ayırt edemiyorum. Ama bu mükemmel oldukları gerçeğini değiştirmiyor. Tasarım olarak mükemmel olsa da kitapta imla hatası çok fazlaydı. Çok fazla rahatsız etmese de daha dikkat edilebilirdi. İkinci baskıda bu durum düzeltilebilir.

Gelelim kitabımızın konusuna. Kitap gelecek zamanda geçiyor. Amerikan Birleşik Devletleri yıkılmış ve yerine Cumhuriyet denilen bir devlet kurulmuş. Aşırı baskıcı, sınıf ayrımı yapan, halkına değer vermeyen bir devlet.
Kitap iki kişinin ağzından anlatılıyor, Day ve June. Day fakir bir ailenin çocuğu. Devlete sürekli zarar veren, isyancı ruhlu on beş yaşındaki bir çocuk. Hatta ülkenin en çok aranan suçlusu. June ise üstün yetenekli, askeri dehaya sahip on beş yaşındaki bir çocuk. Day ne kadar isyancı bir kişiyse June tam tersi devletine bağlı, itaatkar bir kişi.Hatta seçmelerden 1500 tam puan almış tek kişi. Seçmeler ise devletin yaptığı bir sınav. Aldığınız puana göre üniversitelere  yerleşiyorsunuz. June'nın anne ve babası yaşamıyor, abisiyle birlikte yaşıyor. Abisini adı Metias ve asker. Bir gün abisi öldürülüyor ve hikayemiz başlıyor. Abisinin ölümünden sonra June, Day'ın peşine düşüyor. Bundan sonra olacakları tahmin edebilirsiniz çünkü klasik bir olay örgüsü var.

Birinci kitaba başladığımda kitabı çok sevmiştim. Olayların gelişimi, karakterlerin farklı kişiliklerde olması, özellikle de yazarın cesur olması. Marie Lu Efsane'yi yazarken bir şeylerden çekinmeden güzelce yazmış. Ancak kalan iki kitapta bu cesaretini koruyamamış. Artık çok okunduğu için alacağı tepkilerden mi korkmuş nedendir bilmem ama son iki kitapta saçmalamış. İkinci kitapta saçma bir aşk üçgeni yaratmaya çalışmış. Bari öyle bir şeye kalkıştın niye devam etmiyorsun. Olayı birden sonlandırıyor. Son kitapta da önemli bir olayı o kadar aniden, saçma bir şekilde sonlandırıyor ki sinirden deli oldum. Belli ki okurlarının tepkisinden çekinmişsin ama bu kadar saçma bir şekilde mi bağlanır olay? Ayrıca son iki kitapta son 100 sayfaya kadar bir şey olmuyor. Mesela Zaman Çarkı'nda olaylar hep son 100 sayfada patlar ama ondan öncede bir hazırlık vardır ama burada içi boş muhabbetler, konuya yardımı olmayacak olaylar yaşanıyor.
Kitapta hoşuma gitmeyen bir diğer husus ise karakterlerin yaşları. 15 yaşında olmaları gerçekleştirecekleri olaylar için yeterli bir yaş mı sürekli düşündüm. Zaten yazarda bize kahramanların 15 yaşında olduğunu tam olarak hissettiremiyor. Yani o 15'i silip 18 deseydi kimse itiraz etmezdi. Yaş konusunda da ayrı bir mantık hatası var. Hatta defalarca kontrol ettim, bir yanlışlık yapmayayım diye ama yanlışlık yok. Kitap başladığında karakterlerimiz 15 yaşında, son kitapta ise 17 yaşındalar. Ancak son kitapta June bir bölümde Metias'ın ölümünden bu yana 289 gün geçti diyor. Bunlar 289 günde nasıl iki yaş büyüdü? Ya ben bir yeri kaçırıyorum ya da bu evrende gün kavramı bizimkinden çok farklı.
Kitapta iki anlatıcı olduğunu söylemiştim. Ben June bölümlerini daha çok sevdim. Bugüne kadar hep isyancıların gözünden bir şeyler okuduk ama bu sefer içeriden de olayların nasıl göründüğünün farkına vardık. Bu arada June'u sevmedim, Day daha iyi bir karakter olmuş.
Kısacası Marie Lu ilk kitapta ki cesaretini koruyabilseydi güzel bir seri olabilirdi ama son iki kitap yüzünden ortalamanın üstünde bir seri olabilir anca. Kitap hakkındaki yorumum bu kadar. Katılıp katılmadığınız noktaları aşağıya yazabilirsiniz. Okuduğunuz için teşekkürler, iyi günler. :)

16 Temmuz 2015 Perşembe

Kitap Alışverişi - Albi Kitap


Herkese merhaba. :) Bugün size yeni aldığım kitaplarımı tanıtacağım. Aynı zamanda yeni açılan bir kitap sitesini tanımış olacağız. Uzun zamandır açılmasını beklediğim bir siteydi Albi Kitap. Ancak ben köydeyken açıldığı için hemen alışveriş yapamadım. Gelince açıldığını görünce hemen siparişimi verdim. Pazar gecesi siparişimi verdim ve salı günü kargoya verildi, bugünde elimdeydi. Hız olarak beni gayet tatmin etti. Gelelim paketleme konusuna. Belkide bir kitap sitesinin en dikkat etmesi gereken konu paketlemedir. Ne kadar ucuz olursa olsun kitap hasarlı gelirse bizim için kötü olur. Neyseki Albi Kitap paketleme konusunda aşmış bir durumda. Fotoğraflarla birlikte incelememe başlıyorum. 

Yukarıdaki gibi bir kutu içinde geldi kitaplarım. Gayet sağlam bir biçimde herhangi bir hasar almadan Malatya'ya ulaşmış. Asıl güzel taraf paketin içi.


Sol taraftaki aldığım kitaplar, sağ taraftaki ise sitenin hediye olarak yolladığı kitap.

Normalde kitaplar ya direk kutuda gelir yada baloncuklu poşete  konulup gönderilir. Albi Kitap hem baloncuklu poşete koyup hemde yukarıda gördüğünüz yumuşak yapılı bir örtüyle kaplayıp yollamış. Hasar alma oranı sıfır gibi bir şey. 

Yukarıdakiler ise sitenin yolladığı hediyeler. Hediyeler içinde teşekkür ederim. Sıra geldi asıl kitaplarımıza. 
                                                                                                 
     

  Sonunda çok merak ettiğim seriye diğer sitelere oranla çok daha ucuz bir fiyatla kavuştum. Size önerim bu siteye bir şans vermeniz. Çünkü fiyat olarak çoğu siteye göre çok daha ucuz ve kargolama olarak mükemmeller. Belki yeni bir site olduğu için güvenmeyebilirsiniz ama kapıda ödeme seçeneğinin olduğunu size söylemek isterim. 
 Ben siteden çok memnun kaldım. Bundan sonraki kitap alışverişlerimde önce Albi Kitap'a bakacağım.  Okuduğunuz için teşekkür ederim. Bol okumalı günler dilerim.

         

15 Temmuz 2015 Çarşamba

Yolun Sonundaki Okyanus-Neil Gaiman

Herkese merhaba. :) Uzun zamandır buralarda yoktum ancak geçerli bir sebebim var. Köyde olduğumu için çalışmaktan kitap okuyamıyordum. Zaten yanımda kitapta götürmemiştim. İki gün önce eve dönünce tekrar kitaplarıma kavuştum ancak hemen okuyamadım. İki gün boyunca elimde Elanstris süründü ve başlayamadım. Sonrada köye gitmeden önce başlamayı düşündüğüm Yolun Sonundaki Okyanus'a başlamaya karar verdim. Kısa olması ve Neil Gaiman'ın mükemmel tarzı birleşince de hemencecik bitirdim.
Kitapta geçmişe dönük bir hikaye anlatılıyor. Kahramanımız eski evlerinin bulunduğu yere gidiyor ve orada yaşadıklarını hatırlamaya başlıyor. Başlarda kahraman büyük olacak diye tedirgin olmuştum ama geçmişe dönme ile kahramanımızın yaşı küçülüyor. Tedirgin olma sebebim ise Neil Gaiman'ın çocuk kahramanlarını çok sevmem. Bu adam kadar çocuk temasını güzel işleyenini görmedim. Kitaplardaki küçük, sevimli çocukların olması her zaman benim için artı bir rol oynadığı için Neil Gaiman'ın bu tür şeyler yazmasını seviyorum. Kahramanımızın hikayesine geri dönmeden neden isim belirtmediğimi söylemek istiyorum. Çünkü kahramanımızın bir ismi yok. Kitabı ismini öğrenemeden bitiriyoruz. Biraz garip gelse de okurken fark etmiyorsunuz bile. Kahramanımız geçmişe döndüğünde Hempstock ailesiyle tanışmasını hatırlıyor. Bu aile cidden çok garip. Normal insan diyemeyeceğimiz bir aile. Kahramanımızın bu aileyle yaşadığı maceralar anlatılıyor. Küçük bir çocuk için korkunç olabilecek maceralar bunlar.
Neil Gaiman'ın ilk olarak Mezarlık Kitabı'nı okuduğum için sürekli bir karşılaştırma içindeyim. Bu arada Ara Dünya'yı da okudum ancak yorum yazmak hiç içimden gelmedi. Neyse, Mezarlık Kitabı beni öyle bir etkiledi ki hep o seviyede bir kitap arıyorum. Yolun Sonundaki Okyanus tam olarak o seviyede olmasa da gerçekten çok sevdiğim bir kitap oldu. O çocuğun içtenliği, masumluğu, olayları kendi dünyasına göre yorumlaması çok güzel aktarılmış. Zaten Gaiman'ın diline söylenecek laf yok. Masalsı bir dili var ve sizi inanılmaz bir şekilde sürüklüyor.
Bu okuduğum üçüncü Neil Gaiman kitabı oldu. Yarın siparişlerim gelmez ise de devam etmeyi düşünüyorum. Hepinize okuduğunuz için teşekkür ederim. :)

26 Haziran 2015 Cuma

Mezarlık Kitabı-Neil Gaiman


Herkese merhaba. :) Bugün size çok merak ettiğim bir yazar olan Neil Gaiman'ın bir kitabını yorumlayacağım. Hepiniz muhakkak onu bir yerlerden duymuşsunuzdur, merak etmişsinizdir. Bende uzun zamandır merak ediyordum ama bir türlü okumaya fırsat bulamıyordum. Sonunda ilknoktanın güzel %50 kampanyası ile Neil Gaiman'ın bazı kitaplarına sahip oldum. Zorlu bir eleme sürecinden sonra da Mezarlık Kitabı'nı okumaya karar verdim.
Neil Gaiman okumadan önce hakkında çok fazla yorum okumuştum. Tarz olarak herkese hitap etmeyeceğini, farklı bir tarzı olduğunu okudum hep. Haliyle bende  çok uçuk bir şeyler bekledim. Ancak tarzı çok normal geldi. Belki bu kitabı diğer kitaplarına oranla kendi tarzının dışındadır ama sadece Mezarlık Kitabı için şunu söyleyebilirim ki bu kitapla Neil Gaiman'a başlarsanız sevmemeniz gibi bir ihtimal yok.
Kitap konu olarak çok orjinal. Mezarlıkta büyütülen bir çocuğun hikayesini anlatıyor. Bod daha bebekken ailesi öldürülür ama kendisi şans eseri mezarlığa sığınır ve mezarlıktaki hayaletler ona sahip çıkar. Artık Bod mezarlıkta büyüyecektir. Bütün hayaletler seferber olur ve Bod'ı büyütmek için seferber olurlar. Ancak hayaletlerin şöylede bir özellikleri vardır ki mezarlıktan dışarı çıkamıyorlar. Haliyle Bod'ın yaşamını sürdürmesinde gerekli olacak eşyaların temin edilmesi içinde ona bir koruyucu seçerler. Silas adındaki bu koruyucu Bod'ın gelişiminde de yardımcı olur.Ancak Bod'ın ailesini öldüren kişi hala dışarıdadır ve onu aramaktadır.  Konusu hakkında bu kadar bilgilendirdiğim yeter bence.
Kitap boyunca Bod sürekli büyüyor ancak hayaletler her zaman öldüğü yaşta kalıyorlar. Neil Gaiman bu değişimi çok iyi işlemiş. Bod küçükken kendisinden büyük bir  karakter sanki bir bilgeymiş gibi gelirken Bod o karakterden daha büyük olduğu zaman mızmız bir çocukmuş gibi geliyor.
Kitabın masalsı bir dili var ve çok rahat okunuyor. Ben kitaba o kadar hayran kaldım ki her kelimeyi kaçırmadan okumaya gayret ettim. Zaten iki kere sahurdan sonra okudum ve kitap bitti. 284 sayfa olduğu için uzun sürmedi.
Kitapta en çok hoşuma giden şey ise içindeki çizimler oldu. Yeni bir bölüm başlayacağı zaman çizimler oluyor ve içindeki yazılarla birlikte çizgi roman havası katılmış. İçimde çizgi roman aşkı uyandırdı
Kitapta değişik yaratıklarda kullanılmış. Daha önce adını hiç duymadıklarımın yanında duyduğum ama hiç rastlamadığım gulyabineler de vardı. Eskiden Kemal Sunal filmlerinde izlediğimiz gibi dev gulyabaniler değil bunlar, daha küçük ve tatlıları.
Kitabın en sevmediğim tarafı ise çok kısa olmasıydı. Hikaye o kadar güzeldi ki hiç bitmesin istedim. Bitince de anlamadığım bir şekilde duygulandım. Bod'ı o kadar benimsemiştim ki belkide bittiğini idrak edemedim. Şeker Portakalı okuduğumuzda içimiz bir değişik olur, Zeze bizi güldürürken diğer sayfada ağlamamıza sebep olurdu ya Bod onun biraz daha hafif hali. Şeker Portakalı'na göre dram yönü çok çok hafif ama nedensizce beni duygulandırdı işte.
Artık favori yazarlarıma bir yenisini daha ekliyorum. Neil Gaiman ile devam edeceğim. Umarım diğer kitaplarını da Mezarlık Kitabı kadar beğenirim.
Yorumumu okuduğunuz için teşekkür ederim. Hepinize bol okumalı günler dilerim. :)


24 Haziran 2015 Çarşamba

Fırtına Büyücüsü- Jim Butcher


Herkese merhaba. :) Tatilin başlaması ile sadece kitaplara yöneleceğimi düşünmüştüm ama öyle olmadı. Sıcaklarında etkisiyle bir uyuşukluk var sürekli üzerimde. O yüzden sürekli uyuyorum ve kitaplara zaman ayıramıyorum. Ancak Dresden Dosyaları serisi ile bu kötü durumdan kurtuldum. Aslında Fırtına Büyücüsü'nden önce Stephen King-Diriliş'i okudum ve kitabı yorumladım. Ancak nedenini çözemediğim bir şekilde kaydettiğim yazıyı sildim. Tekrar yorumlamaya da üşenince öylece kaldı. Birazcık değinmek gerekirse kitabı beğendim ben. Kitabın başları inanılmaz ilgi çekici ancak ortalara doğru biraz tempo düşüyor. Tabi kahramanın büyümesi bunda etkin rol oynasa da herhangi bir olayın olmaması asıl neden. Neyse Diriliş'ten bahsettiğim yeter. King'in son dönemlerde çıkan kitapları hakkında olumlu düşünüyorsanız okuyabilirsiniz.

Gelelim asıl kitabımıza. Daha önce bu tür bir kitabı okumadım. Büyü yönünden Harry Potter aklınıza gelebilir ama konu olarak çok farklı. Aslında polisiye diyebiliriz kitap için ama tam öyle değil işte.
Büyücümüz olan Harry Dresden paranormal olayları soruşturur, kayıp eşyaları bulur. Bazende polisin çözemeyeceği olaylara el atar. Bu aralarda kendisine çok az iş geldiği için bazı zorluklar çeker. Şans bu ya tam o zamanlar kendisine iki iş gelir. Birincisinde polis çifte bir cinayette Harry'den yardım ister ikincisinde ise kocası arayan bir kadın Harry'e başvurur.

Bu seriye başlamadan önce bu kadar seveceğimi tahmin etmemiştim. Çerezlik bir seri olarak düşündüm ama cidden öyle değil, çok sağlam bir seri. Dili çok akıcı ve eğlenceli. Marslı'dan sonra ilk defa bir kitapta bu kadar eğlendim. Kitap 367 sayfa, bir günde çok rahat bitirebilir.

Aslında Zaman Çarkı bitmeden başka bir seriye başlamayı düşünmüyordum. Ancak kuzenimde Zaman Çarkı'na başladı ve bende onun bana yetişmesini bekleyeceğim. Ama belli olmaz birden kafama eser ve devam edebilirim, şuanlık öyle bir planım olmasa da.

Neyse seriye devam edelim. Ben seriye başlamadan önce eski zamanlarda geçtiğini sanmıştım ama 2000'li yılların başlarında geçtiğini öğrendim. Başlarda alışmakta biraz zorlandım çünkü kendimi eski zamanlarda geçecek diye o kadar şartlamıştımki biranda hayal kırıklığına uğradım. Alışmam çok uzun sürmedi ama.  Hatta iyi ki bu zamanlarda geçmiş dedim.

Kitabı çerezlik olarak gördüğümü söylemiştim başlarda. Bu düşüncem kitabı okurken de devam etti Bunun nedeni de başlarda hemen evrenin içine giremeyişimdi. Kitabın devamını bilmiyorum ve kafamda saçma sapan tahminler yapıyordum. Bu tahminlere göre de kitabı zayıf olarak görüyordum. Ancak yazar olayı o kadar güzel bağladı ve çözdü ki hayran kalmamak çok zor.

Şuan seriye devam eder miyim bilmiyorum. Anladığım kadarıyla her kitapta farklı olaylar anlatılıyor. Böyle olunca da ara vermenin bir sorun yaratacağını düşünmüyorum.
Bu  kitap hakkındaki yorumum bu kadar. Okuduğunuz için hepinize teşekkür ederim. Bol okumalar. :)

12 Haziran 2015 Cuma

Mim

Herkese merhaba. :) Bu sefer kitap yorumlamayacağım. Kronik Okur beni mime davet etmiş ve bende onu yapacağım. Kendisine davet için teşekkür ederim.  Gerçekten çok güzel sorular var bu mimde.

1-Klişe bir soruyla başlayalım:Film mi? Kitap mı?
Bu soruya film diye cevap verecek var mı acaba? Şuan aklıma kitaptan  en güzel çevrilmiş film olarak sadece Yüzüklerin Efendisi geliyor ve o bile kitaptan güzel değildi. Kısacası kitap diyorum. :)

2-Ne tür kitapları tercih edersin?
Epik fantastik benim için her zaman bir adım önde olmuştur. 

3-Bir yazar olsan kim olmak isterdin?
Stephen King ve George Martin arasında kaldım. Buz ve Ateşin Şarkısı'na hayran olsam da G.M bu aralar çok fazla küfür yediği için King olmak isterdim.

4- Bir kitap yazmaya karar versen aklına gelen ilk konu hangi türe gelirdi?
Epik fantastik sanırım. Krallıklar, savaşlar, anlaşmalar, entrikalar vs. Bu tür şeyler çok hoşuma gittiği için başka bir şey aklıma gelmezdi. 

5- Çok başarılı bir kitap yazdın. Film mi yoksa dizi mi olmasını isterdin ya da kitap olarak kalmasını mı tercih ederdin?
En zor soru bu herhalde. Ne kadar kitabın dizisi  yada filmi çıktığında ön yargılı olsakta merak ediyoruz. Ben tamamen benim kontrolümde filminin çekilmesini isterdim. 

6- Issız bir adada yanına yol arkadaşı olarak seçeceğin kitap karakteri kim olurdu?
Tabi ki Roland Deschain. Roland beni yaşamda tutardı.

7- Hayatın boyunca sadece tek bir yazarın kitaplarını okuma şansın olsa bu kim olurdu?
Stephen Kİng

8- İki yazar beraber bir kitap yazsa harika olur dediğin iki yazar düşün. Kim onlar?
Robert Jordan yaşasaydı George Martin ile yazmasını isterdim. 

9- Sonunu değiştirmeyi en çok istediğin kitap?
Ölü Ruhlar Ormanı kesinlikle. Sonunu hiç beğenmemiştim. 

10- Önermekten sıkılmadığın, ''Dünya okusun!'' dediğin bir kitap sorsam?
Stephen King-Sadist. Çoğu kişiye öneriyorum. 

11- Eyvah! Bir kitabın içine hapsoldun, hem de ana karakter olarak. Hangi kitap olsa ''Beni burada bırakın.'' derdin?
Ritmatist. Nedeni diğer evrenlere göre daha fazla sevmem değil. Sadece burada hayatta kalabilirdim.

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Bazı yazılarımın altı beyaz olmuş ve ben bunu nasıl çözeceğimi bilmiyorum. O yüzden özür dilerim.  
Kronik Okur'da tekrar teşekkür ediyor ve kalemderi ve 1kitap5yorum u davet ediyorum.


5 Haziran 2015 Cuma

Gölge Yükseliyor-Robert Jordan



Herkese merhaba. :) Sınavların bitmesi ile rahatlamış bir şekilde karşınızdayım. Bayağı ara vermek durumunda kaldım ama malum sınavlardan kitap okuyamıyordum. Sınavların bitişiyle de hemen kitaplara saldırdım. Zaman Çarkı serisine daha fazla ara vermek istemediğimden dördüncü kitaba başladım. Bir haftadır bu kitabı okuyorum. Kitap 1000 küsur sayfa ve bir hafta kısa gibi gözükebilir lakin öyle değil. Çok daha kısa sürede bitirebilirdim ama bazı karakterler beni deli ettiğinden kitabı okuyamadım. Artık bu seri hakkında düşüncelerime güvenemez oldum. Her sayfa fikrim değişiyor. Kitabı okumayı zorlaştıran karakterler Egwene ve Nynaeve. Ya cidden bu karakterlerden kitabın son sayfalarına kadar nefret ettim. Hemen şunu belirteyim size, bu kitap hakkında spoiler vermeyeceğim ama serinin önceki kitapları hakkında spoiler verebilirim. İşte bu iki karakter Aes Sedai olduktan sonra çok havalandı. Herkesi ezmeye çalışıyorlar ve ben bundan nefret ediyorum. Ölseler üzülmem cidden. İşte böyle düşünürken son sayfada bir şey oluyor Nynaeve ile gurur duyuyorum. Galiba Aes Sedailerin genel huyu böyle. Ne kadar pis, bencil, havalı insan varsa Aes Sedai olarak almışlar. 
Önceki kitapta bölümlerin kısa olduğunu söylemiştim ama bu kitapta tekrar eski haline dönmüş. Yine o uzun, bitmez bölümler sizi bekliyor. Birde çeviri beni biraz rahatsız etti. Tek bana mı oldu bilmiyorum ama sanki cümlenin başıyla sonu arasında birlik yoktu. Başlarda inanılmaz rahatsız etse de zamanla alıştım. 
Seride en hoşuma giden şey ise Aieller. Benim hayatım boyunca bu kadar sevdiğim bir topluluk olmadı. Aielleri biri üzünce ben üzülüyordum, küçümserlerse sinirden ölüyordum. Hiçbir Aielin kılına zarar gelmesin istiyorum. Gerçekten çok orjinal bir halk. Bu kitapta geçmişlerine dair çok fazla bilgide verildiğinden daha bir benimsedim. Tabi Rand'ın da Aiel olmasınında etkisi yok değil. 
Erkek karakterleri her zamanki gibi çok seviyorum. Keşke Mat'e daha fazla bölüm verilseydi kitapta. Öyle çok daha güzel olabilirdi. Perrin ve Faile çiftini de çok seviyorum. En sevdiğim kadın karakter Faile olabilir. Perrin'i güzel kontrol ediyor. Perrin çok saf zaten. Yani Rand'a ve Mat'e bakıyorum, sonra Perrin'e bakıyorum sanki hala çocuk gibi. Büyük düşünemiyor hala. Bunun haricinde iyi bir karakter. 
Kitap hakkındaki yorumum bu kadar. Bayağı yarım yamalak bir yorum oldu ama seri yorumlayamıyorum ben. Şimdi Dirilişe başlayacağım. Okuduğunuz için teşekkürler. :)

15 Mayıs 2015 Cuma

Dolores Claiborne- Stephen King



Herkese merhaba. :) King'in  merak ettiğim bir kitabıyla daha karşınızdayım. Aslında Diriliş'i okuyacaktım ama kitapyurdu ön sipariş nedir tam olarak bilmediği için iki gün daha bekleyeceğim. Gölge Yükseliyor'a da başlamadım çünkü 1000 sayfa ve Diriliş gelene kadar bitiremem diye düşündüm. Eee bu arada da boş durmak olmaz dedim ve Dolores'e başladım. 231 sayfalık incecik bir kitap. Daha önce bölüm bitmeden kitabı bırakmadığımı söylemiştim. Bu kitapta da bölüm yok. O yüzden kitaba  başladım ve kitabı  hiç bırakmadan bitirdim.
Kitap klasik King kitaplarından çok farklı. Her zaman alıştığımız fantastik ya da korku ögeleri bu kitapta yok. Bu kitap için bir aile dramı diyebiliriz aslında. Dolores'in başından geçen olaylar anlatılıyor. Tabi bu olaylar Dolores'in ağzından anlatılıyor. Hatta komple Dolores'in ağzından anşatılıyor. Dolores masal gibi anlatıyor biz dinliyoruz. Araya kesinlikle başkalarının konuşması girmiyor. İlk başladığımda kavrayamamıştım ama anlıyorsunuz bir süre sonra.
Kitap Dolores'in sorgulanmasıyla başlıyor. Yıllardır Dolores'in işvereni olan Vera'nın ölümü sonucu sorgulanıyor. Sorgulamanın başlamasıyla birlikte Dolores geçmişten başlayıp o güne kadar bütün olayları anlatmaya başlıyor. Kocasının ölümüne de bu arada değiniyor. Bayağı kötü bir bir evlilik geçiriyor Dolores. İçkici ve dayak atan kocası var. Ancak Dolores çok güçlü bir karakter. Bu tür seylere pabuç bırakacak biri değil. Neyse çokta derinlere inmeyelim. İşte Vera ölünce Dolores şüpheli konumuna geçiyor ve sorgulanıyor. Vera hakkında da söylenenlere katılmıyorum. Bence kötü bir karakter değil. Tabi yaptığı  iğrençlikler var ama geçmişinde yaşadığı olaylar yüzünden bunları pek takmadım. Bazı takıntıları var sadece.
Konu aslında çok klasik. İçkici bir koca, hizmetçilik yapan kadın. Bu klasikliği anlatım bozuyor. Kitabın dili çok güzel ve Dolores çok eğlenceli anlatmış bence. Arada ettiği küfürler, sorgucularıyla muhabbetleri kitaba artı bir yön katmış. Konunun ilerleyişi de klasik ama sonu kesinlikle klasik değil. Bana göre çok şaşırtıcı bir sonu vardı.
Kitabın birde filmi varmış. Normalde hiç izlemek istemem ama bu sefer filmini çok merak ettim. En kısa zamanda da izleyeceğim. Yalnız Yaprak Dökümü'nün yapımcıları bunu dizi yapsaydı 10 sezon sürerdi. Malzeme bayağı bol.
Kitap hakkındaki yorumumda bu kadar. Pazartesi günü finallerim başlıyor. Bütlerle birlikte 10 Haziran'a kadar sürecekmiş. O yüzden bu aralar kitap okumayı biraz azaltacağım. Hepinizi bol okumalar dilerim. :)

8 Mayıs 2015 Cuma

Trendeki Kız-Paula Hawkins


Herkese merhaba. :) Bildiğiniz gibi Zaman Çarkı'nı  okuyordum ama ara vermek istedim. Sevmediğimden ya da soğuduğum için değil sadece çok güzel gittiği için ara vermek istedim. Serinin bütün kitaplarını art arda okursam hem çabuk bitecek hemde diğer kitaplara vakit ayıramayacağımın farkına vardım. Merak ederek aldığım kitapları böyle kenarda köşede bırakmakta içime sinmeyince küçük bir veda yaşadık Robert Jordan ile.
Okumadığım kitaplar içinde hem en merak ettiğim hemde en merak etmediğim kitap Trendeki Kız idi. Çok saçma oldu ama açıklayacağım. Bildiğiniz üzere kitabın çok fazla reklamı yapıldı. İyisiyle kötüsüyle incelemelerde yapıldı ve kitaba olan merakım iyice arttı. Bu merakımın dizginleyen şey ise benim polisiye sevmiyor oluşumdu. Grange kitapları  haricinde polisiye kitapları okumak hiç hoşuma gitmiyor. Hiçbiri Grange kadar güzel yazamıyor sanki. İşte polisiyeye olan bu tavrım kitaba başlama süremi biraz uzattı. Neyse Zaman Çarkı'na ara vermeye karar verince de her şeyi bir kenara bıraktım ve kitaba başladım.
Yoruma başlamadan önce belirtmek isterim ki yazarın ilk polisiye kitabıymış Trendeki Kız. Okurken buna dikkat etmeye çalıştım. Hani kitabı beğenmesem direk ilk kitabı olduğu için böyle kötü olmuş gibi bir yorum yapacaktım. Ancak  yazarın ilk polisiye kitabı olmasına rağmen ben gayet beğendim.
Kitap her gün aynı trene binen Rachel üzerinden gidiyor. Trende yaptığı yolculuklar sırasında da camdan sürekli izlediği bir çift var. Kendi kafasından onlara isimler takıyor, işler uyduruyor. Ancak bir süre sonra izlediği çiftten biri kayboluyor. Onları sürekli izlemesinin ve gördüğü bazı şeylerden dolayıda yardımda bulunmaya karar veriyor. Kitabın konusundan bu kadar bahsedeceğim çünkü öyle aşırı kapsamlı bir konuya sahip değil kitap. Bahsetmek istediğim şey ise bu kitap gördüğü ilgiyi hakediyor mu? Herkesin dilinde bu kitap var, satış rekorları kırıyor. Peki bu kitabı diğer polisiye kitaplardan ayıran ne? Bana göre hiçbir şey.  Çok iyi bir polisiye okuru olmayabilirim ama neyin şaşırtıcı olup olmadığını anlayabilirim her halde. Öncelikle kitap şaşırtıcı değil. Arka kapakta ''En dikkatli okurlar bile, şaşırmaktan kendilerini alamayacaklar'' yazıyor. Reklam için yazılmışsa bir şey diyemiyorum ama ciddi anlamda yazılmışsa komik buluyorum. Kitapta şaşırtıcı herhangi bir kısım yok. Bana göre klasik bir polisiyeden öteye geçememiş kitap. Olayın suçlusunu düşünürken bile seçeneğimiz yok ki. Kafanızdan bir eleme yapıp direk suçluya ulaşabiliyorsunuz. Kitapta çok az karakter var ve kimin suçlu olmadığını direk sana söylüyor yazar. Arada küçük aksiyonlarla ters köşe yapmaya çalışsa da başarılı olamamış bence. Bu yönden başarılı bulamadım kitabı ama yinede beğendim. Özellikle atmosferi çok iyi kitabın. Hawkins o havayı, ortamı hissettirebiliyor size. Beni çok şaşırtan olay ise etrafta kitabı yarım bırakanları görmek oldu. Kitabın dili o kadar akıcı ki bir oturuşta bitirebilirsiniz. Ben akşam 5-6 gibi başladım kitaba ve az önce bitirdim. Zaten 359 sayfa ve olaya direk giriyorsunuz. Sürekli bir ilerleme kaydediyorsunuz ve bu sizi sıkmıyor. Neyse bırakanları tekrar okumaya davet ediyorum ve devam ediyorum. Kitapta ikinci hoşuma gitmeyen şey ise zaman geçişleri. Anlatıcı birden eski günlerden bahsetmeye başlıyor ve ne ara geçtiğini anlayamıyorsunuz. Hala şimdiki zamanda sanıp olayları karıştırabiliyorsunuz. En azından bu benim için öyle oldu. Belkide kendimi kitaba tam olarak verememiş olabilirim. Kısacası zayıf bulduğum yönleri olsa da beğendiğim bir kitap oldu Trendeki Kız. Ancak bu kadar reklamı hak etmiyor. Ben sürekli kitabı Marslı ile karşılaştırdım. Tarz olarak çok farklı kitaplar ancak son dönemlerde ikisininde reklamı çok fazla yapıldı. Marslı bunu hak etti ama Trendeki Kız kesinlikle hak etmedi.
Kitap hakkındaki yorumum bu kadar. Ayın on beşinde Stephen King'in yeni kitabı geliyormuş. Bu güzel haberi size veriyorum ve veda ediyorum. Sağlıcakla kalın. :)

2 Mayıs 2015 Cumartesi

Yenidendoğan Ejder-Robert Jordan


Herkese merhaba. :) En son 12 gün önce yorum girdiğimi farkettim ve moralim bozuldu. Daha sık yorum girmek istiyorum ama hayat kitap okumamam için türlü türlü zorluklar çıkarıyor karşıma. Tabi bunun haricinde kitabı çok yavaş okumamda bir neden ama siz onu takmayın. :)
Çooooook uzun bir serinin üçüncü kitabını da geride bırakış bulunuyorum. Artık Zaman Çarkı serisi benim için günlük bir ihtiyaç haline geldi. Okumazsam yaşayamayacakmış gibi hissediyorum. Şimdiden okuduğum en iyi seri diyebilirim.
Daha önceki yorumumda seri yorumlamanın daha zor olduğundan bahsetmiştim. Şuan söyleyeceğim en ufak şey seriye başlayacaklar için kötü olabilir. O yüzden kitabı okurken türlü türlü şey düşündüm. Acaba bundan sonra toplu olarak 2-3 kitabın yorumunu mu yapsam yoksa tek tek devam mı etsem? Yada seriyi komple bitirince mi yorum girsem? Zaten bütün kitapları art arda okumayı düşünmüyorum. Araya kitaplar katarak devam edeceğim. Onların yorumlarını tek mi girsem? Bu konuda fikirlerinizi söyleyip bana yardımcı olabilirsiniz. Şuan seri hakkında hiçbir spoiler vermeden yorum yapacağım ama gelecekte bu değişecekmiş gibi gözüküyor. Tabi konu hakkında hiç bahsetmeden yorum yapmanında zorluğu var. Hiç spoiler vermemek için olan çabam yorumları kısaltmama neden oldu. Onun içinde özür dilerim. Bu kadar kafanızı şişirdiğim yeter, kitap hakkındaki yorumuma geçiyorum. :)
Yukarıda kitabı çok yavaş okuduğumu söylemiştim. Bunun nedeni kitabın kötü olması ya da akıcı olmaması değil, kitabı bitirmek istemememdir. O kadar güzeldi ki bir ara günde sadece bir bölüm okuma gibi bir olaya giriştim. O bölümü okuyup tüm gün onu düşünüyordum. Ancak sonunda dayanamadım ve bitirdim. Kitabın çevirmeni tekrar değişmiş. Birinci kitabın çevirmeni olan Niran Elçi çevirmen bu sefer. Çevirmen yönünden bir sıkıntı yok.
Kitapta en çok hoşuma giden şey bölümler kısa tutulmuş. Ben bir kitabın bölümünü bitirmeden kitaba başlayamıyorum. ''Ovv kıyamet kopuyor kalk iki tövbe et'' deseler bölüm bitmeden kalkmam yerimden. Önceki kitaplarda  bölümler aşırı uzundu ve arada okurken sıkılıyordum. Bu kitapta bölümler 10-20 sayfadan oluşuyor. O yüzden okurken çok rahattım.
Üçüncü kitapta Rand'ın bölümleri yok denecek kadar az. Yani Rand'ın bölümlerini okumayı seviyorsanız üzüleceksiniz. Benim için herhangi bir sorun olmadı ama. Ben sevmediğim karakterlerin bölümlerini okurken bile zevk aldım.
Karakterler hakkındaki düşüncelerim yine değişti. Galiba da seri boyunca hep değişecek. Önceki kitapta sevdiğimden şuan nefret ediyorum ya da tam tersi. Ancak bunlar sadece kadın karakterler için geçerli. Robert Jordan seride kadınları çok dominant işlemiş. Normalde sorum etmem ama bizi çok eziyorlar. Üzülüyorum serideki erkek karakterler için. Helede Aes Sedai diye bir şey çıkarmış Jordan. Ben Aes Sedailere inanmıyorum, saygıda duymuyorum. Aes Sedailer hileli karakterler bence. Herkesi küçümsüyorlar, istediklerini yapıyorlar, hep en güçlüleri onlar... İşte bu tür nedenlerden dolayı sevmiyorum onları. Hepsi ölse üzülmem. Aes Sedaileri geçiyorum ve hemen diğer biricik kızlarımıza geliyorum. Egwene ve Nynaeve adlı karakterlerden bahsediyorum. Sakın çocuğunuzun adını Nynaeve falan koymayın, pişman olursunuz. Zaten çok saçma. Nynaeve'yi sevdiğimi söylemiştim ama cidden çok inatçı bir karakter. Bazı düşüncelerini hala destekliyorum ama eskisi gibi sevmiyorum artık. Egwene'den ise nefret ediyorum. Bu kadar tripli bir karakter daha görmedim ben. Neyse bayan karakterleri geçiyorum. Gelelim Perrin ve Mat'e. Bu iki karakteri ve Rand'ı zaten severdim ama bu kitapta sevgim iyice arttı. Rand'ın bölümleri az olunca Mat'i ve Perrin'i daha yakından tanıma fırsatı buldum. Özellikle Mat bu kitapta yükselişe geçti. Daha önceki karakter gitti yerine daha iyi, güçlü bir karakter geldi resmen. Şuan favori karakterim kesinlikle Mat. Bu sefer değiştirmeyeceğim de. Sadece yanına ekleme yapacağım. :)
Hem olayların ilerlemesi hemde bölümlerin kısalması kitabı çok akıcı yapmış. Hiç sıkılmadan okunuyor. Özellikle de son 100 sayfası. Orada olaylar çözülüyor ve inanılmaz bir aksiyon patlaması yaşanıyor.
Ben seriye devam edecekmiyim bilmiyorum. Çok merak ettirici bir son ile bitti ama şimdi devam edersem seriden bir kitap azalır. Devam etmeyip diğer merak ettiğim kitapları okursam da olayları unuturum diye korkuyorum. Bu gece kararı mı vereceğim. :)
Yorumum bu kadar. Umarım sıkılmadan okumuşsunuzdur. Hepinize bol okumalı günler dilerim. :)

20 Nisan 2015 Pazartesi

Büyük Av-Robert Jordan


Herkese merhaba. :) Mükemmel bir serinin ikinci kitabıyla karşınızdayım. Bu kitabı beklediğim kadar hiçbir şeyi beklemedim herhalde. Ancak işlerim olduğu içinde hemen başlayamadım. İki gün önce başladım ve boş olmamın da verdiği rahatlıkla kitabı bitirdim. Muhteşem deyip yazımı burada bitirebilirim. Çünkü bu kitap hakkında başka ne denebilir bilmiyorum. Birinci kitaba göre kat be kat daha güzel. Sonuçta birinci kitap bir giriş kitabı olduğu için karakterleri tanıma gibi olaylar kitabın heyecanını düşürebiliyor. Ancak ikinci kitapta heyecan hiç düşmüyor. Zaten çok güzel bir girişle kitap başlıyor ve tempoyu hiç düşürmeden devam ediyor. Kitabı okurken de şuanda da  bir serinin devam kitaplarını yorumlamanın ne kadar zor olduğunu farkettim. İlk kitap olunca kitabın içeriği hakkında bilgi verebiliyorsunuz ama ikinci kitapta veremiyorsunuz. Çünkü ne söylerseniz spoiler olur. O yüzden konusundan bahsetmeyeceğim. İkinci kitapta çevirmende değişiyor. Ateş serisini okuyunca çevirmenin değişmesinin ne gibi sonuçlar doğurduğunu görmüştüm. Neyse ki bu kitapta öyle bir sorun yok. Hatta daha güzel olmuş ikinci kitabın çevirisi. 
Birinci kitabı yorumlarken karakterler hakkındaki düşüncelerimi dile getirmiştim. Erkek karakterler hakkındaki düşüncelerim değişmedi ama Nynaeve hakkındaki düşüncelerim tepetaklak oldu. Bu eller nasıl o kadını kötüler. Şuan seride favori karakterim Nynaeve. Kendisinden büyük şeyler bekliyorum. Seride istediklerimi sadece o gerçekleştirecekmiş gibi hissediyorum. Yani ismini doğru düzgün okuyabilseydim, gelecekte kızım olsaydı ismini Nynaeve koyardım. İsmini okurken çırpınıyorum resmen. 
Aes Sedailerin hiçbirine de güvenmiyorum artık. İlk kitapta da sevmezdim ama bu kitapta daha da sinir oldum. Hepsi yok olsa üzülmem. 
Fantastik kitaplarda bir şey farkettim. Biz fantastik okurları bu dünyada ya da herhangi bir fantastik dünyada yaşasaydık her şeyi doğru yapardık. Çünkü artık konuşmalardan, hareketlerden kimin iyi kimin kötü olduğunu anlayabiliyoruz. Ancak bunlar anlamıyor ve beni delirtiyorlar. Ya çoğu yerde saçlarımı yoldum. ''Nasıl böyle hatalar yaparsınız?'' diye haykırdım. Biraz daha hata yapmaya devam ederse karakterler yakında delireceğim. 
Bu arada birinci kitabı beğenmeyip seriyi bırakanlar devam etsin bence. İkinci kitap o kadar güzel ki fikrinizin değişeceğine eminim. Böyle bir seriye haksızlık etmemelisiniz. 
Birde uyarı yapmayı istiyorum. Arkada çok yararlı bir sözlük olduğunu söylemiştim. Kitabı okumadan orayı okumamanızı öneririm. En azından karakterler hakkındaki tanımları okumayın. Ben kitapta bir yeri kaçırdım galiba ve spoiler yedim. Tam olarak spoiler olmayabilir, bende çözemedim ne olduğunu. Ancak karakterler dışındaki kafanızın takıldığı yerleri okuyabilirsiniz. 
Kitap hakkında yorumum bu kadar. Aslında kitap hakkında günlerce konuşabilirim ama o kadarı spoiler olur. Okuduğunuz için teşekkürler. İyi okumalar. :)

13 Nisan 2015 Pazartesi

Christine-Stephen King


Herkese merhaba. :)  Cumartesi günü sonunda vizelerim bitti. Artık nasıl geçtiğini falan önemsemiyorum. Asıl önemli olan bitmesi. Vizelerde bitince tekrar kitap okumaya döneyim dedim. Aslında Zaman Çarkı'na devam edecektim ama ikinci kitabı daha  gelmediği için devam edemedim. O arada da boş kalmamak için  King okumaya  karar verdim. King okumayalı bir ay olmuş .Nasıl özlemişim anlatamam. O özlemle de hemencecik bitirdim kitabı.
Kapaktan da anlaşılacağı gibi kitap arabalarla ilgili. Arnie'nin külüstür denilebilecek bir arabayı almasıyla ilgili bu kitap. Arnie pasif bir karakter. Okulda diğerleri tarafından ezilen ama bunlara sesi çıkmayan biri. Tek arkadaşı da Dennis. Olaylarda Dennis'in gözünden anlatılıyor. Kitabı bu kadar çok beğenmemin bir nedeni de bu. Dennis çok samimi bir karakter. Arnie'yle alay etmemesi, sürekli koruması, şakaları falan çok hoşuma gitti. Arnie ise diğerleri tarafından küçük görülse de aslında çok kafadar biri. Ancak çok pis bir ailesi var. Belkide Arnie'nin okulda bu kadar ezilmesinin sebebi ailesidir. Çocuklarına sanki bir köleymiş gibi davranıyorlar, kendi düşüncesi yokmuş gibi. Ancak bütün bunlar Arnie'nin Christine'yi alması sonucu değişiyor. Çünkü araba eski sahibinin ruhunu taşıyor. Eski sahibi ise Roland D. King böyle şeyler yapınca çok mutlu oluyorum. :) Roland karakteri ise Kara Kule'nin tam aksine çok pis biri. Sürekli sinirli gezen bir karakter. İşte Arnie'de bu arabayı alınca olaylar başlıyor.
Kitap öncelikle çok akıcı. Çünkü direk olayın içine giriyorsunuz. Zaten King'in dili de işin içine girince beğenmemek elde değil. Arnie'nin karakterinin değişimi de çok güzel işlenmiş. Anbean o değişimi takip edebiliyorsunuz.
Kitaba başlamadan önce okuyan birkaç arkadaşımın kitaptan korktuklarını duymuştum. Ama ben kesinlikle katılmıyorum. Korkuyla alakalı hiçbir şey yok. Yine araba temalı olan Buick 8 korkunçtur ama Christine değildir. Buick 8'i okurken sürekli tedirgin oluyordum, stres yapıyordum.
Kitap ne kadar güzel olsa da beğenmediğim bir nokta var. Tabi bu King ile ilgili değil. Her zamanki gibi çeviriyle ilgili. Galiba Türkiye'de çevirisine en dikkat edilmeyen kitaplar King'indir. ''Bana gereksinmesi olursa gelir.'' Ya şu gereksinmesi sözcüğünü neden sürekli kullanıyorlar ki? Sadece ben mi bu kadar rahatsız oluyorum? Yani ihtiyaç demek bu kadar mı zor? Kitap çok güzel ama o kelimeyi her duyduğumda sinirden kitabı bırakıyordum. İşte bu çeviri rezaleti haricinde kitap çok güzeldi. Kitabın gidişatında klasik şeyler olabilir ama kitabı King'in yazmış olması onları görmenizi engelliyor.
Kitap hakkındaki yorumum bu kadar. Bu aralar sizi sürükleyecek, bir gecede bitirmeye zorlayacak bir kitap istiyorsanız kesinlikle öneririm. Okuduğunuz için teşekkürler. İyi günler. :)
Dikkatimi Çekenler
''Oğlum, sen başkalarının sözlerinde hikmet arayacak yaşta değilsin. Sadece kendi düşüncelerini beğenebilirsin. Ama sana şunu söyleyeyim. Düşman olan sevgidir.'' Başını salladı. ''Evet. Ozanlar sürekli olarak ve bazen de kasıtlı olarak aşkı yanlış tanımlarlar. Aşk celladın ta kendisidir. Aşkın gözü kör değildir. Aşk gözleri çok keskin olan bir yamyamdır. Aşk yiyip bitirir, çünkü hep açtır.''
Farkına varmadan ''Neyi yer?'' diye sordum.
''Dostluğu yer.'' diye yanıtladı.  

3 Nisan 2015 Cuma

Dünyanın Gözü-Robert Jordan



Herkese merhaba. :) Yine uzun bir ara verdim ama geçerli sebeplerim var. Vizeler yarın başlıyor ve yoğun bir çalışma dönemindeyim. O kadar çok kitap okumak istiyorum ki anlatamam. Vize dönemlerinde hep böyle bir istek artışı oluyor. Şu vizeleri bir atlatırsam seriye dört kolla sarılacağım.
Seriler hakkında yorum yapmak benim için daha zor oluyor. Söyleyeceğim en küçük şey bile spoiler olabilir. O yüzden daha temkinli davranmaya özen göstereceğim.
Aslında ben Zaman Çarkı serisine çok önceden başlamıştım. 1. kitabının sonlarına kadarda gelmiştim ama hatırlayamadığım bir nedenden dolayı bırakmıştım. Şuan iyiki bırakmışım diyorum kendime. O zaman birinci kitabı tamamen okusaydım şuan seriyi bitirmiştim olurdum. Bir kitap bu kadar mı muhteşem olur?
Konusu hakkında muhakkak hepinizin biraz bilgisi vardır. Zaten klasik bir konusu var. İyi ve kötünün savaşı. Konu klasik olmasına rağmen olayların işlenişi kitabı diğer kitaplardan ayırıyor.
14 kitaplık uzun bir seri olması dolayısıyla insan biraz korkuyor. Başlamak birazda cesaret işi. Maddi olarak da biraz tuzlu bir seri. Seriyi önceden incelemişseniz çok fazla karakter olduğundan bahsedildiğini görmüşsünüzdür. İlk kitap için bunun doğru olduğunu söyleyemeyeceğim. Öyle unutacağınız kadar çok karakter yok. Serinin diğer kitaplarında durum değişebilir tabi. Kavramlar hakkında da telaşlanmanıza gerek yok çünkü kitabın arkasında sözlük bulunuyor. Çok yararlı olmuş o sözlük. Bana göre serinin en güzel yerinde bir kavramın ne olduğunu unuttum. Nasıl kıvranıyorum anlatamam. İnternete bakarsam spoiler yiyeceğimi de düşünüyorum. Nasıl hatırlayacağım diye kara kara düşünürken sözlük yardımıma yetişti.
Ben yolculuk üzerine olan kitapları sevmem aslında. Bana biraz kolaya kaçınılmış gibi gelir. Yolda bir tehlike gelir grubumuzun başına ve olaylar oradan devam eder. Yada bir şeyden kaçarlar. Böyle şeyler hoşuma gitmez ama Dünyanın Gözü'nü beğendim. Şunuda söylemeliyim ki yolculukla geçen kitap deyince aklıma ilk Kara Kule serisi gelir. Kara Kule serisini seviyorum ama. Onu katmayalım lütfen.
Kitapta en sinir olduğum şey ise karakterler. Tabi hepsi değil. Rand'ı çok sevdim mesela. Çok doğru düşünceleri olan bir karakter. Mat ise çok tatlı bir karakter olmuş. Her kitapta böyle bir boşboğaz karakter olmalı bence. Sevmediğin ilk karakter Egwene. Ya kitap boyunca bir insan neden böyle hareketler yapar diye düşündüm. Saçma saçma kızmaları, diklenmeleri hoşuma gitmedi. Diğeri ise Nyneave. Tamam Hikmet'sin ama bu ne sinir be. Bi ara gelip bana niye ders çalışmayıp kitap okuyorsun diye kızacak sandım.  Gelelim Moiraine'ye. Nasıl okuyacağımı da çözemedim bir türlü. Bu karakterimiz aslında diğer bayan karakterlerimize göre daha iyi ama bununda küçümseme gibi bir huyu var. Güç olarak iyi olabilirsin ama neden o garipleri küçümsüyorsun. Sorulara cevap vermemeler, söz kesmeler falan hiç hoşuma gitmedi. Gelelim en havalı karaktere. Hiç kimse Lan kadar havalı olamaz bence. Hiç boş konuşmaz, iyi kılıç kullanır, kadınların hayalini süsler. Tek sorunu ismi galiba. Yabancıların kitaplarında Ben, Anne, Adam, Lan gibi isimleri kullamasını hiç sevmiyorum. Ben onları Türkçe'ymiş gibi algılıyorum. En sevdiğim karakter ise Perrin. Çocuk çok efendi ya. Daha fazla karakter var ama okuma zevkiniz azalmasın diye anlatmayacağım.
Sizde serilerde kahramanların kazandıkları güçleri istememelerine sinir oluyor musunuz? Ya abicim ne güzel özelliğin var sen niye şuna zarar vereceğim triplerine giriyorsun.
Şimdi biraz geçmişe döneceğim. Orta okuldayız ve ortalıkta bir söylenti dolanmaya başlıyor. Lisede kızlar teklif ediyormuş. Liseye gidince gerçeği görüyoruz ama yılmıyoruz. Çünkü üniversitede kızların teklif ettiğini öğreniyoruz. O umutla üniversiteye gidiyoruz ama yine hüsrana  uğruyoruz. Robert Jordan bu söylentilere son vermiş ve kızların teklif ettiği bir seri yaratmış. :) Değişik olmuş cidden.
Seriye devam etmeyi çok istiyorum ama edemeyeceğim şuan. Hem elimde ikinci kitabı yok hemde vizeler var. Çok güzel bir yerde de bitmişti. Bursum gelince almayı planlıyorum.
Sizde uzun soluklu -normal soluk, korkmayın- bir seriye başlamak istiyorsanız kesinlikle öneririm. Okuduğunuz için teşekkürler. Bol okumalı günler dilerim. :)

23 Mart 2015 Pazartesi

Kralların Yolu-Brandon Sanderson


Herkese merhaba. :) Normalden daha uzun süren bir aradan sonra tekrar aranızdayım. Bu aranın nedeni kitabın  uzun olması ve sınavlarımın başlaması. Vizelerime bir hafta kalmışken çalışmaya erken başlayayım dedim ve kitabı az az okumak zorunda kaldım. Normalde çok rahat üç günde okunacak bir kitap. Uzun olduğuna bakmayın siz.
Bundan önceki yazımda Brandon Sanderson kitaplarını kafama göre bir sıraya koyduğumdan bahsetmiştim. O sıralamaya göre Kralların Yolu'nu en son okuyacaktım ama tekrardan sözümü tutmadım Zaten ne zaman kitaplarla ilgili bir söz versem tutamıyorum.
Kitap hakkında yorumuma geçmeden önce size Buz ve Ateşin Şarkısı serisine olana hayranlığımı belirtmek isterim. En sevdiğim serilerden biridir. Krallıklar, savaşlar her zaman hoşuma gitmiştir. Geogre amcamız sağ olsun kitapları  o kadar yavaş yazıyor ki kitapları hasretle bekler oluyoruz. İşte bu özlemle geçen günlerde Kralların Yolu ilaç gibi geldi. Aradığım her şey bu kitapta vardı.
Kitap tahmin edebileceğiniz gibi savaş temalı. İliklerimize kadar  savaşı hissediyoruz. Tabi sadece savaş üzerinden gittiğini söylemek doğru olmaz. Çok iyi bir temeli var kitabın. Sanderson öyle baştan savma bir evren yaratmamış. En ince ayrıntısına kadar kendi tasarlamış. İnsanların adetlerin  tutun bitkilere kadar çok iyi bir tasarım var. Farklı hayvan türleri, ilginç ırklar, yeni büyüler bunların hepsi o kadar güzel işlenmiş ki hiç yabancılık çekmiyorsunuz. Bu durum cidden çok iyi. Çünkü insan yeni bir seriye başlarken oradaki evreni tam olarak benimseyemezse o seriden istediği randımanı alamaz. Bazen büyüler çok çocukça gelir, bazen karakterler baştan savma olur. Bunların hiçbiri bu kitapta yok. Sanki bizde o dünyadaymışız da tarihimizi anlatan bir kitap okuyormuşum gibi hissettim.
Kitabın boyutu sakın gözünüzü korkutmasın. İlk üç yüz sayfa benim için bir tanıtım oldu. Arada geçen isimler krallıklar falan bunların hepsini oraya kadar anlamaya başlıyorsunuz. Size önerim sakın bu kitapta atlama yapmayın. Her kelimeyi yalayın yutun. Önemli ipuçları olabiliyor aralarda. İşte bu üç yüz sayfayı atlattıktan sonra aksiyon hiç düşmüyor. Her bölümden sonra diğer bölüme geçmek için inanılmaz bir istek duyuyorsunuz.
Kitap tek bir kişinin gözünden de anlatılmıyor. 4-5 tane ana anlatıcı var ama arada farklı kişilerde devreye giriyor. Karakterler cidden çok sağlam. Şuana kadar okuduğum kitaplardaki kadın karakterler içindeki en sağlam kadında bu kitapta.
Hangi tür kitap olursa olsun benim en nefret ettiğim şeyler  bir kitapta geçmişi hatırlamak ve hayal aleminde dolaşmak olmuştur. Bu kitapta ikisi de var. Geçmişe dönme kısımlarını başta sevmemiştim ama sonlara doğru çok iyi oldu çünkü merak ediyorsunuz. Hayal kısımları ise tek kelimeyle harikaydı. Yazılacaksa böyle güzel yazılmalı bence.
Daha önceki yazılarımda entrikayı çok sevdiğimden bahsetmiştim. Bu kitapta öyle şeyler oldu ki ağzım açık kaldı. Bu kitabın en can alıcı yeri ise son iki yüz sayfası. Ben bir ara 700. sayfaya gelmiştim, aradan sanki on dakika geçti bir baktım kitap bitti. Ben hayatımda böyle mükemmel bir son okumadım. Bir şeyler açıklıyorlar ama dahada merak etmeye başlıyorsunuz. Aksiyonun dibine vurduklarından bahsetmeme gerek yok zaten. O mükemmel sonu okuduğunuz için seviniyorsunuz ama ikinci  kitap çıkmadığı için kahroluyorsunuz. Neyse size önerim hemen bu kitabı sipariş edin. Yaptığınız kitap listelerini boş verin. Bu kitabı hemen okuyun lütfen.
Birazda kitabın baskısı hakkında konuşmak istiyorum. İnanılmaz kaliteli bir baskı olmuş. Kitabın kapağı mükemmel öncelikle. Kitap kalitesi mükemmel ötesi. Sayfalar çok kaliteli cidden. Helede arada öyle çizimler var ki kitap için çok yararlı olmuş. Kafamızda canlandıramadığımız şeyleri daha rahat kavrayabiliyoruz. Büyük bir övgüde Can Sevinç'e gitmeli bence. Harika bir çeviri yapmış. Rahatsız olduğum tek bir yer bile yoktu. Akılçelen Kitaplara olan sevgim arttı bayağı. İnşallah ikinci kitap en yakın zamanda gelir. Yoksa meraktan öleceğim. Kitap hakkında söyleyeceklerim bu kadar.  Okuduğunuz için teşekkür ederim. İyi günler. :)

14 Mart 2015 Cumartesi

Ritmatist-Brandon Sanderson



Herkese merhaba. :) En son yazımın üzerinden bir hafta geçmiş neredeyse. Bu arada kitaplar okudum ama kendimi kitapların dünyasında hissedemediğim için hiçbirinin yorumunu yapmadım. Kitapları beğenmeyince de bende bir soğuma halleri başladı. Bende bu kötü durumu yok etmek için en merak ettiğim yazar olan Brandon Sanderson'ın bazı kitaplarını sipariş ettim. Aslında tek merak ettiğim yazar Brandon Sanderson. Sanki bu kitaplarda bitince benim okuma hayatım bitecekmiş gibi hissediyorum. Kitaplarım gelincede kendi kafamdan bir sıralama yaptım. Benim böylede kötü bir huyum var. Adamın hiçbir kitabını okumamışım ama kafamdan şu kitabı daha iyidir diyorum. Bu sıralamayla da en sona Ritmatist'i koydum. Daha fazla uzatmıyorum ve kitap hakkındaki yorumuma geçiyorum.

Joel kitabımızın baş karakteri. Her zaman Ritmatist olmak istemiş bir kişi. Olamayınca da bu olaylara olan ilgisi sönmemiş tabi. Hep bir araştırma içinde Joel. Dersleri izliyor, kitaplar okuyor. Ritmatistlerin özellikleri de çizgilere hayat verebiliyorlar. Tebeşirlerle çizdikleri işaretlerle bazı şeyler gerçekleştirebiliyorlar. Canavarlar çiziyorlar ve canlanıyor. Ancak bu canavarlar iki boyutlu olarak kalıyor. Gördüğünüz gibi ilginç bir konusu var. Başta biraz saçma gelse de ilerleyen bölümlerde yapılan açıklamalarla daha iyi benimseyebiliyorsunuz. Şuana kadar çok fazla fantastik eser okumadım ama okuduklarım içerisinde keşke o dünyada yaşasaydım demediğim bir kitap olmadı. Hangimiz Hogwarts'da okumak istemedik ki? Hangimiz Lannister zulmüne son vermek istemedi peki? Bu dünyaların hepsinde yaşamak istedim ama hiçbirinde Ritmatist'te ki gibi ben bu işi başarırım demedim. Bu dünya tam bana göre. Tehlikeli ama öyle Buz ve Ateşin Şarkısı'nda ki gibi aşırı bir tehlike yok. Olay biraz stratejiyle alakalı. O yüzden çok sevdim ben bu kitabı. Harry Potter lafı geçmişken kitabın benzerlikleriyle alakalı konuşmak istiyorum. Bazı yerlerde kitabın Harry Potter'a benzediğini okumuştum ama ben pek benzetemedim. Nalizar karakteri biraz Snape'e benziyor ve bu kadar. Konudan çok uzaklaştım ve hemen dönüyorum. Joel'in okulunda hem Ritmatistler yetişiyor hem de normal insanlar. Bir gün bu okulda yaşayan biri kaçırılıyor ve olaylar gelişiyor. Kitap cidden çok akıcı. Evde tadilat olmasaydı bir günde bitirebilirdim. Böyle aşırı akıcı, olaylı  kitaplarda sağlam bir temel olmazdı genellikle ama Ritmatist'te böyle bir sorun yok. Tek eksiği biraz betimleme eksikliği bence. Mekanlar, kişiler, şekiller daha ayrıntılı anlatılabilirdi.

Kitaba başlamadan önce kitabın çocuk kitabı olarak geçtiğini gördüm. Alakası yok diyebilirim. Başlarda tebeşirlerle çizilen şekiller falan bana da çocuk kitabı görüntüsü yansıtsa da ilerledikçe bu kanı yok oldu. Kahramanların yaşı küçük olduğu için böyle bir şey demiş olabilirler.

Kitapta en hoşuma giden şey ise her bölümün başında geçen şekiller. Savunmalar ya da yaratıklar hakkında bilgi veriyor bu şekiller. Ders kitabı gibi düşünebilirsiniz. Bu kısa bilgiler o dünyayı daha iyi kavramanıza yardımcı oluyor. Çoğu savunma şeklini de ezberledim, belki lazım olur. :) Kısacası bu kitabı hepinize öneririm. Harika bir seri, gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz. Okuduğunuz için teşekkürler. İyi günler. :)

6 Mart 2015 Cuma

Rüyalar ve Karabasanlar-Stephen King


Herkese merhaba. :) Normalde ben hikayelerden oluşan kitapları pek sevmem. Ancak King okuduktan sonra bu düşüncem değişti. Hikayeleri okumak ayrı bir zevkli oluyor. Bu kitapta 8 ayrı hikayeden oluşuyor.
1-Dolan'ın Cadillac Arabası
2-Küçük Çocuklara Katlanmak Güçtür
3-Gece Pilotu
4-Popsy
5-İthaf
6-Benim Sevgili Tayım
7-Maple Sokağı'ndaki Ev
8-Oynayan Parmak

Kitap zaten kısacık, 250 sayfa civarında. İçindede 8 ayrı hikaye var. Yani hikayelerde bir derinlik beklemedim. Bir tane hikaye 15 sayfa gibi bir şeydi galiba. O yüzden pek detaya girmeden anlatacağım bu kitabı.

4 Mart 2015 Çarşamba

Kujo-Stephen King



Herkese merhaba. :) Okulun başladığı şu günlerde okuma hızım çok düştü. Eve gelince yorgunluktan kitap okumaya zaman ayıramıyorum. Okul temposuna alışana kadar biraz daha az okuyacağım galiba. Neyse bu arada iki tane King kitabı okudum ve ikisininde yorumunu tek bir seferde yapacağım. Hatta birini çok az yorumlayacağım. Nedenini aşağıda yazarım.

Kujo gelince inanılmaz bir okuma isteği doğdu içimde. Kitap çok akıcı olmasına rağmen okumam üç gün sürdü. Bu arada otobüslerde kitap okumaya da alıştım. Eskiden hiç okuyamazdım ama bu günlerde en çok otobüste okuyorum. Gayette hoşuma gitti. O motorun sesi kitaba odaklanmamı sağlıyor. Zaten evde de en çok elektrik süpürgesi çalışınca okuyabilirim.

27 Şubat 2015 Cuma

Buick 8-Stephen King


Herkese merhaba. :) Bildiğiniz üzere bu aralar Ateş serisini okuyordum. Serinin son kitabı kalmıştı sadece. Gölge Ateşi'ne de başladım. Hatta 200 sayfa falan okudum. Ancak bırakmak zorunda kaldım. Nedeni kitabın kötü olması değil, çok güzel devam ediyor. Kitapta sevmediğim bir şey oldu. Sinirden bırakmak zorunda kaldım. Sinirim geçtiği zaman okumaya devam edeceğim. İşte bunları yaşarken birden King okumak aklıma geldi. Nasıl özlemişim anlatamam. Yıllardır ayrı kalmışız gibi hissettim kendimi.

Buick 8 beklediğimden  çok farklı çıktı. Konusu hakkında hiçbir fikrim olmadığı için şaşırttı beni. Arabalı bir kitap olunca konuşabilen bir araba bekliyor insan. Sahibine kötü fikirler aşılayıp uçuk şeyler yaptıracağını sanıyordum. Ona buna çarpıp kötü adam gülüşüyle sokaklarda dolaşan bir Buick 8 bekliyordum. Alakası yokmuş. Kitabın çok daha gizemli bir havası var.

22 Şubat 2015 Pazar

Rüya Ateşi-Karen Marie Moning


Herkese merhaba. :) Nefret ettiğim pazar gününü böyle muhteşem bir kitaba ayırdığım için çok mutluyum. İntikam Ateşi'ni bitirdiğim zaman yeni kitaba başlayamayacağımı söylemiştim. Çokta ciddiydim. Ancak o son üzerine uyuyunca üzerimdeki bütün sıkıntı yok oldu. Moning'in olayları düzelteceğine inandım ve kitaba başladım. Yorumuma başlamadan önce yayın evi değişikliğinden söz etmek istiyorum. Bildiğiniz üzere seri el değiştirip Artemis yayınları tarafından çıkarılmaya başladı. Hakkında çok fazla olumsuz yorum okumuştum. Bazılarına katılıyorum elbette. Üç kitap boyunca bize bazı kavramlar söyleniyor. Haliyle de o kavramlara alışıyoruz. Ancak Rüya Ateşi'nde bu kavramlar tamamen farklı isimlerle değiştiriliyor. Birazcık okuyunca çözüyorsunuz ama bu değişikliği çok saçma buldum. Barbaros Bostan'ın yaptığı bu hareket okuyucuyu salak yerine koymaktır. Kavramlar haricinde de öyle okumayı engelleyen bir şey yok. Mac aynı Mac yani. Beğenmediğim diğer ise kapak tasarımı. Böyle parlak, iğrenç bir şey yapmaya ne gerek vardı. Epsilon'un kapaklarını çok beğeniyordum ben.

Bu kitap diğerlerinden farklı olarak Dani'nin anlatımıyla başlıyor. Zaten kız inanılmaz eğlenceli biri ve onun bölümlerini okumak ayrı bir güzel. Hep o devam etseydi hiç üzülmezdim. Kendini herkesten havalı bulması, kötüyü umursamaması, kuralları takmaması çok iyiydi. Ancak daha sonra Mac'in bölümlerine geçip Dani'ye veda ediyoruz. Kitabın konusu hakkında çok bahsetmeyeceğim çünkü önceki kitap öyle bir yerde bitti ki ne dersem heyecanı kaçar. Bu serinin en cazip yönü belki de sırlardır. İnsan umutlanıyor belki bu kitapta bazı sırlar açığa çıkar diye ama nafile. Üzerine daha fazla sırlar ekleniyor. Moning'in hakkını yemeyelim çok küçük bir sırrı açıklamış. Ancak o sırrı başka bir sırra birleştirince hiçbir anlamı kalmıyor. Yine inanılmaz heyecanlı bir sonla bitirdi kitabı. Hemen diğer kitabı alıp okumamak için kendimi zor tutuyorum. Çünkü o kitapta her şey açıklanacak. Hem bütün sırları öğreneceğim diye seviniyorum hem de seri bitiyor diye üzülüyorum. Neyse ki son kitap öyle incecik bir şey değil. Her kelimesini sindire sindire okumalıyım. Gelelim iki erkek karakterimize. Barrons bu kitapta da beni delirtmeye devam etti. Ben biraz yumuşamasını beklerken adam daha kaba saba biri oldu. Son kitapta düzeltsen de artık boş, Moning. Barrons'la ilgili bütün teorilerim de boşa çıkmaya başladı. Gelelim Moning'in dışladığı Vlane'e  Size de Vlane dışlanmış gibi gelmiyor mu? Kitapta en sevdiğim erkek karakter oysaki. Kimse değerini bilmiyor adamın. Herkeste bir ona güvenmeme havası var. Bende güvenmiyorum. Hatta son kitapta bir pislik yapacağına inanıyorum ama şuana kadar gayet yardımsever biriydi. Barros'dan biraz korkuyor ama hangimiz korkmazdı?  Başına bir şey gelecek diye çok korkuyorum. Gelirse de gözümden düşersin Moning.

Bu kitapta diğer kitaplardaki gibi aşırı bir olay yok. Sona hazırlık gibi bir şey diyebilirim. Asıl aksiyonu son kitapta yaşayacağız galiba. Ben hemen diğer kitaba başlayacağım. Yarın okul olmasa bitirirdim ama maalesef var. Sıranın altında okuma hızıma bağlı olarak biraz gecikecek galiba yazı. Okuduğunuz için teşekkür eder, iyi günler dilerim. :)

21 Şubat 2015 Cumartesi

İntikam Ateşi-Karen Marie Moning


Herkese merhaba. :) Eski kitap okuma isteğimin içime doğduğu şu günlerde çok güzel bir kitapla daha karşınızdayım. Belki de Ateş serisini okumam bu isteği tetiklemiştir. Çünkü seri mükemmel bir şekilde devam ediyor. Diğer kitaplara göre farklı bir dünyanın içine girmek, klasikleşmiş karakterlerden kurtulmak keyif verici. Ancak bir şeyi itiraf etmek istiyorum. İlk iki kitabı okuduktan sonra bu seri için iyi şeyler düşünmüştüm ama bitirdikten sonra unutacağım bir seri olarak görmüştüm. Ancak çok erken karar vermişim. İntikam Ateşi bu seri için dönüm noktası oldu. İsterse kalan iki kitapta Moning saçmalamış olsun bu seriyi hiçbir zaman unutmayacağım.

18 Şubat 2015 Çarşamba

Kan Ateşi-Karen Marie Moning



Herkese merhaba. :) Aslında bu yorum çok daha önce gelecekti ama internetin olmaması nedeniyle ertelendi.  İnternetin olmamasının en güzel tarafı da daha fazla kitap okumak. Bilgisayarın başında çok fazla zaman harcadığımı fark ettim. Ayrıca kitap hakkında çok fazla yorum yapamayacağım çünkü ne söylersem spoiler olacakmış gibi hissediyorum. Hemen şunu da söylemeliyim ki birinci kitaptan çok ufak spoiler olabilir.

Bu kitapta da Mac, Güç Objeleri'ni arıyor. İlk kitaptaki gibi geniş yer verilmiyor ama. Kan Ateşi'nde olaylar biraz daha derinlemesine inceleniyor. Yeni karakterler katılıyor, yeni olaylar oluyor. Ancak Mac'in kararlılığı devam ediyor. Bu huyu da inanılmaz hoşuma gidiyor. Diğer kitaplarda kadın karakterlerin kafasına göre iş yapması hiç hoşuma gitmezdi. Ancak Mac haklı olarak gizli işler yapabiliyor. İsterse gitsin ölsün ama ben her zaman Mac'i destekleyeceğim. Gelelim diğer karakterimiz Barrons'a  Ne gizemli bir karaktermiş ya. Mac bir şeyler soruyor ama Barrons cevap vermiyor ya kafasına vurasım geliyor.-Vuramam ama hayal işte.- Kardeşim biraz bilgi versene. Bizde insanız, merak ediyoruz. Yazımı bitirmeden benim en sevdiğim karakterden bahsetmek istiyorum. Vlane'e bayılıyorum. Pislik biri olabilir ama konuşması, hareketleri çok ilgi çekici. Üçüncü kitapta daha fazla rol almasını umuyorum. Yazımı da burada bitiriyorum. Çok kısa bir yaz oldu farkındayım ama yukarıda dediğim gibi ne yazarsam spoiler olacak. Hemde şuan yazdığım klavyeye alışamadım bir türlü. Bunları yazarken birle çok zorlandım. Üçüncü kitaba hemen başlayacağım demiyorum çünkü başladım bile. Hepinize iyi günler diliyorum. Bol okumalar. :)

15 Şubat 2015 Pazar

Karanlık Ateş-Karen Marie Moning




Herkese  merhaba. :) İnternet üzerinden alışveriş yapmanın belkide en kötü yanı beklemektir. Siparişin hazırlanmasını, kargoya verilmesini, kargonun gelmesini, dağıtıma çıkmasını beklersin. Benim gibi sabırsızsanız da bu beklemeler 2-3 gün değilde yıllar gibi gelir. Son verdiğim siparişte de bayağı bekledim. Yurtiçi Kargo gerçekten çok yavaş çalışıyor. Bari evime gelmiyorsunuz ben gelip alıp düşüncesi içerisinde bayilerini aramama rağmen telefonlarını açmama gibi bir huyu da var bu kargo şirketinin. Bende hem gezerim hem de kitaplarıma kavuşurum düşüncesiyle dışarı çıkmaya hazırlandım. Apartmanın kapısından çıkıp 20 adım ilerledim ve o beyaz atlı kargocuyu gördüm. -kargocuya ne denir bulamadım bir türlü, var mı bunun başka bir adı?- Bütün apartmanların kapısına bakarak yanıma doğru yaklaştı. ''Öhö öhö acaba Doğukan Şık'a mı bakmıştınız?'' sorusunu yöneltmem ile adamın yüzünün ışıldaması bir oldu. Merdivenleri çıkmaya eriniyordu galiba. Kargomu hemen aldım ve eve koştum. Zaten hiç gezmek istemiyordum. Kitabıma kavuşmuştum sonunda ama hemen okuyamadım. İşlerimden dolayı kitabı rafa kaldırdım ve hüzünlü bakışlarla ondan ayrıldım. Neyse ki bugün öğleden sonra okuma fırsatı buldum ve hemen bitirdim. Kitabın bu kadar iyi olacağını tahmin edemezdim.

11 Şubat 2015 Çarşamba

Amber Yıllıkları-6


  

Herkese merhaba. :) Bu gece saat 2 civarlarında Ben Howard olma hayalleri kurarken hangi kitabı okuyacağıma karar vermediğimin farkına vardım. Elimde çok fazla seçenek vardı ve bir türlü seçemiyordum. Bazı insanlar ani kararlar alır ya. Mesela okuduğu bölümü bırakıp tekrar sınava hazırlanır ya da işten ayrılıp dünya turuna çıkar. Benimde aldığım ani karar Kıyametin Koz Kartları'na başlamak oldu. Galiba kitaplarım içinde en son okumayı düşündüğüm kitap buydu ama birden elime aldım ve başladım. Kısacık bir kitap olmasının ve akıcılığının da sayesinde az önce kitabı bitirdim. Önceki yazılarımda da belirttiğim gibi pek sevgili Corwin bu kitapta yok. Onun yerine başka bir anlatıcıyla seri devam ediyor. Kitap hakkında yorumlarıma geçmeden önce şunu da belirtmek isterim ki bu kitap hakkında spoiler vermeyeceğim ama ilk beş kitap hakkında spoiler olabilir. Önceki kitapları okumadıysanız bu yazının kalanını okumayınız lütfen. Neyse anlatıcının değişimi ister istemez insanı tedirgin ediyor. Helede çok sevdiğiniz bir kişiden ayrılacağınızı bilmek daha da kötü oluyor. Neyse ki yabancıya vermemişler ipi. Yeni anlatıcımız Corwin'in Merlin. Babası kadar zeki değil ama idare değil. Hem daha genç o da zamanla olgunlaşacak. Merlin'in her yıl belli bir zamanda öldürme teşebbüsüne uğruyor. Yine aynı tarihte öldürülmeyi beklerken eski kız arkadaşı Julia'nın öldürülmesiyle iyice işin içinden çıkamaz hale geliyor. Yaptığı incelemeler sonucunda Julia'nın bir şeyler bildiğinin farkına varıyor. Yukarıda Merlin için babası gibi zeki değil demiştim. Gözünün önündeki şeyleri görmüyor resmen Merlin. Bir insan bu kadar mı saf olur ya? Seni birileri uyarmış şöyle böyle yapma diye ama hala kafasına göre hareketler yapıyor. Kaderi de babasınınkine benzeyecek çocukcağızın. Bu arada Amber'de de olaylar karışık. Bir suikast telaşı var ortalıkta. Yine herkesden şüphelenmeye başlıyorsunuz. Zaten bu serinin sevdiğim yönü de entrika dolu olması. Kime güveniyorsanız ihanet ediyor. Hep bir çıkar peşindeler. Kitap boyunca hep bir sır var. Sürekli merak ediyorsunuz. Onu açıklasalar başka bir şey çıkıyor. 

10 Şubat 2015 Salı

Ozan Beedle'ın Hikâyeleri-J. K. Rowling


Harry Potter ve Melez Prens'de Dumbledore'un Hermione bıraktığı kitap olan Ozan Beedle'ın Hikayelerini sonunda okudum. Çoğu kişi Harry Potter serisini bilir. Kitapları ve filmleri dünya çapında iyi bir üne sahiptir. Bu haklı ün beni çok etkilemişti. Saatlerce Harry Potter okur yinede bıkmazdım. Yıllar sonra tekrar bu dünyaya dahil olmanın vermiş olduğu tatlı heyecanı anlatamam. Gelirinin yardım kuruluşlarına verilmiş olması ise ayrı bir güzel. Bu kitap için bizim dünyamızdaki masalların büyülü dünyadaki karşılığı diyebiliriz. Masal kitabı olduğuna bakmayın gayet zevkle okuyorsunuz. Zaten yüz sayfacık bir şey. İçinde isimleri Büyücü ve Zıplayan Kazan, İyi Kader Çeşmesi, Sihirbazın Kıllı Kalbi, Babbity Rabbitty ve Kıkırdayan Kütüğü ve Üç Kardeşin Hikayesi olan 5 tane hikaye var. Konularından bahsetmeyeceğim çünkü kısacık hikayeler ve klasik masallarımıza benziyor. İyiler her zaman kazanır, kötü davranışlarda bulunmamalıyız temalı hikayeler. Kitabın güzel tarafı her hikayeden sonra Profesör Dumbledore'un notları olması. Kurgu bir dünyanın içinde oluşan kurgular okumak daha bir keyif verici. Kitabın başlarında J.K Rowling Muggle okuyucular için bazı açıklamalar ekledim diyor. Çünkü Dumbledore notları büyücü okurlar için yazmış. J.K Rowling'de sanki bir çevirmenmiş gibi olaya dahil oluyor. O dünyanın kurgu olması seni rahatsız etmiyor çünkü hissetmiyorsun. Büyücüler tarafından hor görülünce bozuluyorsam kendimi kitaba kaptırdığım içindir. Bu hikayeleri gelecekte çocuklarıma okutacağım. Bunlarla büyüsünler, sonrada Harry Potter serisini okutup normal okul hayatlarını bitirmeyi planlıyorum.Veda etmeden önce son bir şey daha söylemek zorundayım. Bu kitabı okuyarak King okumaya ara vermiş oldum. Yani istediğim zaman tekrar King'e dönebilirim. Hepinize bol okumalar. :)

9 Şubat 2015 Pazartesi

Eğlence Parkı-Stephen King


Herkese merhaba. :)  Öncelikle bugün kısa bir yazı yazacağımı belirtmek isterim. İçimde nedensizce bir kırgınlık var. Tuşlara basarken bile acı çekiyorum hepinizden özür dilerim. King okuduğum şu günlere bana önceden saçma gelen ancak şuan yapacağım bir şey gerçekleşecek. Ama önce kitabımızın konusuna geçelim. Kitabımızın kahramanı Devin üniversite öğrencisidir. Sevdiği de bir kız var ki Allah düşmanımın başına vermesin. Mıymıntı insanlardan nefret ederim ve Wendy tam bir mıymıntıydı. Wendy ile ayrılmaları sonucu ise Dev geçici bir iş arayışına giriyor. Şans eseri de Eğlence Parkı'nda bir iş buluyor. Bu parkta zamanında bir cinayet işlenmiştir. Dev ise fazla merakın iyi bir şey olmadığını öğrenmediği için bu cinayet ile ilgili bilgi toplamaya başlar. Ha şunu da söylemeden edemeyeceğim katili hemen buldum. Katilin inanılmaz ortada olduğunu düşünüyorum. Tabi kitap ''katil bulmaca'' temalı olmadığı için pekte önemsemedim. Çünkü cinayetin incelenmesinde önce daha başka olaylar oluyor. Dev işe giderken sürekli bir çocuğa el sallar ve karşılık alır. İşin ilginç tarafı annesi hiçbir zaman karşılık vermez. Annesini de sevmedim zaten.Ne yaşamış olursa olsun nezaketsiz insanlara garezim var. Dev bu hayatına devam ederken parkta birazda ünlü olur, bununda yardımıyla cinayete daha fazla yoğunlaşabilir. Konu hakkında bu kadar yazdığım yeter, akıcılığa geçeyim birazda. Kitap oldukça akıcı ama uzatılmış mı sorusunu aklıma getirdi. İncecik kitap be kardeşim nesi uzatılmış diyebilirsiniz ama baştaki konuların biraz fazla işlendiğini düşünüyorum. Yani parktaki günler daha kısa tutulabilirdi. King denince akla gelen genellikle ''korku'' oluyor. Öncelikle buna katılmadığımı belirteyim. Çok fazla King kitabı okumadım ama okuduklarım içinde korku türünde çok az kitap vardı. Yani her King kitabı için ''Bu ne yea, hani korku yazıyordu bu adam?''  demeyin. Bu kitap için korku unsuruna gelecek olursak kısa kısa gerilim bölümleri vardı. Şöylede bir şey var, ben yapay her şeyden korkarım. Yapay derken mesela bir kitapta çok küçük bir korku bölümü varsa ben hemen korkarım. Gerçek hayatta mezarlıkta yatar yine korkmam(sallıyorum) ama kitaplarda durum böyle. Neyse kısa yazacağım demiştim ve kitap hakkımdaki görüşlerimi burada bitiriyorum.